8 Aralık 2008 Pazartesi

Dokuntu

Kısıtlı bir zaman aralığında
Dar bir odaya terk edilmişti
Yoğun bulutlar yüzünden
güneş ısıtmıyordu
Eksikliği olanlardan çok hissedilen
eşyasızlıktan kıvranıyordu
Duvarlar da soğuktu
En az beyaz kadar

İyi yanı kötüsünden az
yarısından çoğu koşturmayla geçmiş bir ömrün
pencere kenarı toz tanesi gibi
tükenmeye bırakılışı…
Kişi daha iyi anlar
artarak savrulmayı
Çünkü içinde yaşar
O evrilen hayaletin
eskiden yamalı olsa da takımı vardı
Şimdi eski uygarlıklardan daha eski kuşamlı
Ne demişler?
Giden gideni aratır
Şu noktada giden,
gelmeyeni de aratır
Kim demişse özel bir söz
Zira diyeni demeyeninden çok..

En olmamalı tahminler
gözleri önünde tutardı
Oysa her takvime baktığında
geceler uzamaktaydı

Her yazılan şiir kasvet doluydu
Satırlar ilerledikçe cana dokunur oldu
Birikti ve birikti
Türedi zehir oldu
Dışarıya konan çöp gibi atılsın dense
değeri dahi yoktu
Zaten kimse dokunmadı
İğrendi, uzaktan baktı
Oraya öylece bırakıldı

Nitekim birikti
Durdu sandılar, birikti…
Oradan buraya uzadı
Dokuntu oldu
Kasvet doldu
Satırlar ilerledi
Dokuntu oldu
Cana dokundu.

24 Kasım 2008 Pazartesi

Duyguları Olan İnsanlar

hangi birini saymalı
yağmur kokar haz alırlar
saçları ıslanır bu cinslerin
örtecek baş bulamazlar

vururlar duvarın en sertine
acılardan usanmazlar
sorarsın bu ne iş?
kullanılmamış bir zekanın parıltısında
uyurlar güneş en tepede iken
yatsıya kadar

hangi birini anlamalı
bir ıslıktan haz alırlar
gözleri dolar bu cinslerin
saklanacak yer bulamazlar

sarılırlar en ıssız ağaçlara
kuraklıktan yakınmazlar
benzetme yapamaz böylesine tanık olan
içleri sıkılmasın diye
biz daha hoş mekanlar ararken
loş ışıklar, tütsü kokuları
kaş göz yapar kaçarlar
kaş göz çıkar yerinden
yine kaçarlar birliktelikten

insanlardan söz ediyoruz
duyguları sindiriyoruz
karşı çıkmaya bire bir

tek bir ortak yanımız var
biryerden sonra susuyoruz
onlar da susuyorlar

22 Ekim 2008 Çarşamba

Adım

Onca adımdan sonra bir adımım daha var
Belirsiz bir sonra
Adımı atarken yavru kedi kılığında
Dönesi duyguların yabancılığı tutar
nesnelere dokunmama adına

Onca adımdan sonra bir adımım daha var
Çağlar ötesinden sana geliyorum bak
Sırtımda bir yırtık bez olagelmiş
Aldığı onca teri kusarcasına sıkıyor..
Bak, diyorum ki!
Çağlar öncesinden sana geliyorum
Tüm kabalığım, ilkelliğim ve yassılığımla
Bir ilk olmaya

Onca adımdan sonra bir adımım daha var
Satırlarım erir yazamadığım her saniye
Her saniye elimi burkar, ucunu kırar kalemimin
Islatılar yolunu keser
Kışta gelen ilhamın
baharında uyanışının

Onca adımdan sonra bir adımım daha var
Sadece kutsanmasını umabiliyorum her kağıdın sağlamlığını
Ama güneş var tepemde
Isıtmaktan caymış, sözünden dönmüş
Sırada tüm ışınlar, şu upuzun kuyrukta
Arzularım güneşe yaklaştıkça yanıyor
Ayrıca fena halde kağıtlar..

Onca adımdan sonra bir adımım daha var
Restler bile onarmadı yaşamımın engebesini
Çözülmedi hiçbir bağ, ben doğmadan kurulan
Yıkandım kurudum ben de onlar gibi
Üstelik hiç değişmeden aynı şeyi düşündüm
Belki ben çok küçüğüm
Yoksa onlar mı büyümedi
Üşüyenlere gülüyorken belimden vurulduğumda
Bir söz savurmuştum hala kulağımda tınısı
Ve dişlerdi onca tangırtıyı yaratan
Sözümü keserdi kendimi yansıttığımda
Yapacak birşeyim yok artık
Herşey bedeliyle bu maddi dünyada

Onca adımdan sonra bir adımım daha var
Ne yazık, hala bu yüzden düşünmekteyim
Isı para su para
Can para yaşam para
Kendini sulara atsan tek, Ölmesi bedava
Bırak, geç bu işleri
Yaşamaya bak bedeliyle
Ne de olsa
Sen de bir kalıp insanoğlusun
Sen bıraksan da kumar masasında
Emin ol, ödenir birgün borcun
Seni sürdürmeye yeltenen başka biri ve aynı güneş tarafından.

Onca adımdan sonra bir adım daha kalmış
Adımlığı kalmamış gerçi bir adım kalmış
Küçülmüş ve ufalmış
İnanırım, adımlayacak birileri
Önceden çok düşünülmüştür sanki
Her insanoğlu böyle birşeyi
Bu yüzden mutlaka dolgunluğuna inanıp düşünmeden adımlayacak birileri
Çünkü o biri farkındadır;
"Her hareketin kılavuzunun Tarih olduğunun..."

30 Ağustos 2008 Cumartesi

Ölüme Tapanlar

hastalıklar
ruhsal yenilgiler
duygusal çalkantılar
direnç aşınması
sonucu
ne dersen de
sence çok acınası

bu denli acıyor mu derler
rahat rahat ölümsetmezler
şakasından bile korkanlar
oysa ne bilsinler
insan
öldükten sonra da yazabilmek ister
bazı hisler
dalgalar gibi
kumlar gibi
yıkarken kaya gibi tepeleri
harfleri aşınır ya bazı sözlerin
ölüm öl olur emre dönüşür
kütle kıpırdanırken unutur
yürek ise kayıkta
uzaktan izler olanları
dolayla mırıldanır
kıyıdaki canıdır semahların
biri biter biri başlar bu ahların
ne ahlar eksilir
ne de sabahlar
hayal bir köy evinin
ikinci katından
ölümserken gece yarısı
oysa, köy yeri burası

nerde görülmüş sallanan binanın
dayandığı bir ömür kadar
koyamaz beni bıraktığı anın
hissettirdiği keder kadar

nasilsa tüm hesaplar ölene kadar
inadimdan degil icabindan
öylesi gerek bazen degil
her zaman

nitekim kararım kesin
ölüme tapasım var
ama yaşlanınca
hacca gideceğim
kutsal ölüm adına

27 Ağustos 2008 Çarşamba

Mahpusun Duvarları

Mahpusun duvarları kireç tutmuyor
Mahpusa düşenler burdan gitmiyor
Felek öldür beni, derdim/ömrüm bitmiyor
Gıdım gıdım alır cefa canımı

Duvara yaparlar kireçten siva
Kimisi avluda alırken hava
Bendeki yazıya yok mudur deva
Sıkıntı sarmışken dört bir yanımı

Yalan Kuramları

Yalan kuramlarıyla yaşamak
yaşamak
bildiğinden habersizlik

sövülüp sevinir olmak
gülümsemek adilere
şimdi evrenime tuzak
güneşli güzel günlere

öteye karalar saçmak
hergün birazcık degişmek
Yalan konuşa konuşa
sözün aslını unutmak

Sade küçük bir değisim
hırpalar yaşamımızı
yalanlar sanki bileşim
Zehirler al kanımızı

Cok tuşa basmaktan mıdır?
İncinir narin parmaklar
Aman pek hızlı yazınır
zaman ensemi mıncıklar

Sarılıp sarmalanırken
Yayılmacının şehvetinde
Nasıl duyulmaz yalanı
Pazara süreni kuramın???

Çalmışlar Kalbimin İşporta Pillerini

Çalmışlar kalbimin işporta pillerini.
bir haneye atmışlar, kime sorsan görmeli
zorladım açmazlar pencere tüllerini
kader! senin üstünde cigara söndürmeli.

parkta banka uzanmış ağırdan uyurdum
çocuktan taş yiyince küfüre kıyardım
polis gelip dövünce her emre uyardım
kader! senin azgın aklını pis kandırmalı

biz de böyle gamlı iken boş sokaklar
köpekler çöpte artık yiyecek ayıklar
bir zamandı, dostlarım vardı, şimdi yoklar
kader! senin kafana boş şişe indirmeli

5 Temmuz 2008 Cumartesi

Afyon Türküsü

Baştan başa nemlice
Zulüm kokar zindanlar
Bre huyum delice
Dediğimi kim anlar?

Sündikenin ucundan
Vardim Emir dağına
Helvam yapin has undan
Süngüm gömün bağıma

(kavuştak)
Gel ey hilal kaşlı gel
Gel ey badem gözlü gel
Bitmez kavga yalanla
Döner durur kalanla

Koçyiğitler vuruşur
Bizden olan uğruna
Kahpe düşman savuşur
Kalmaz biri yanına

Hamid der bir kerede
Baş üşümez berede
Kara gün gelir geçer
Sular akar derede

(kavuştak)
Gel ey hilal kaşlı gel
Gel ey badem gözlü gel
Bitmez kavga yalanla
Döner durur kalanla

12 Haziran 2008 Perşembe

Pazarlık

pazarlık mevkii,
bilinmez hiçbir gencin dilinde
ya da önemsenmez, tiksinçtir
Ankara'ya dikilmiş, sırıtır bak kelinde
AVM'ye
ve daha nice mala inat
çürümüş tabelasi, sokak işaretçisi, pazarın kahyası...

pazarlıkta dedeler var
MALLda torunlar
pazarlıkta pazar malı
torunların elinde
damgayla beş katı

getiren götüren
veyahut sattıran
giyinen kuşanan
giden gelen
alıp satan
giyip atan
Pazarlık ve AVM
bir ayrılış, kopuş, usanış...

şimdilerde pazarlığın yolu
yeniden yapılıyor
büyülü bir dokunuşla AVM olacak

ey babalar, uşaklar
bu ki dedelere tokat
bu ki halka fesat
artık yorgun dedelere
mütevekkil ol olma,
sus! dercesine

biz kusur ettik
konuşmadayız
nice "pazarlık" için
vuruşmadayız...